Johan Bruyneel bisiklet sporunda hâlâ istenmeyen kişi. 2014 yılında, kapsamlı bir soruşturmanın “bisiklet tarihindeki en gelişmiş doping programını” yürüttüğünü ortaya çıkardıktan sonra ABD Anti-Doping Ajansı USADA tarafından 10 yıl uzaklaştırma cezasına çarptırıldı. 2018’de bu askıya alma süresi uzatıldı.
hln ile yaptığı bir röportajda Bruyneel, o döneme samimi bir şekilde bakıyor. US Postal ekibindeki doping kullanımından pişmanlık duyuyor mu? “Söylemesi çok zor,” diye söze başlıyor. “Siyah beyaz bir hikaye değil. Lance Armstrong 1999’da dopingi icat etti ve doping 2005’te pelotondan kayboldu değil.”
“Bir sürücü olarak kendinizi o doping sistemine sokuyorsunuz. Sonra, genç bir profesyonel olarak, birkaç yıl sonra artık ayak uyduramayacağınız sonucuna vardınız. Bazı şeylerin döndüğünü keşfettiniz. Ve sonra bir seçim yapmanız gerekiyordu: Mücadeleye devam mı edeceksiniz yoksa bu sisteme mi katılacaksınız?”
“Tur sıralamasında ilk yirmi, otuz, kırk, elli epo’daydı. Veya belki de pelotonun yüzde doksanı EPO’daydı.
Tom Boonen
O “EPO döneminden” birçok sürücü daha sonra yakalandı. Bazıları yakalandı. Lance Armstrong ve Johan Museeuw gibi diğerleri daha sonra doping kullandıklarını itiraf ettiler. Birkaçının danstan kaçmış olabileceği açık. Bruyneel’e göre Tom Boonen böyle biri olabilir.
Bruyneel, “Tom Boonen’in dopinge katılmadığına dair ne garanti var?” diye soruyor. “Yarışları kazandığı dönemde belli bir sistem vardı. Tour of Flanders’ı üç kez ve Paris-Roubaix’i dört kez kazandı. 2005’te Madrid’de dünya şampiyonu oldu. O, neslinin en iyisiydi. İkinci, üçüncü, beşinci doping kullanmışsa, dopingsiz en iyisi olduğunuzu düşünemiyorum.”
kibir
Pişman olduğu tek şey takımın kibridir. “Geçmişle ilgili bir şeyi değiştirebilseydim, bu kibir olurdu. Kazanan bir takım olarak Tur’a o kadar odaklanmıştık ki kendi yarattığımız bir balonun içinde yaşadık. Kazanmamak bir seçenek değildi. Özellikle Amerikalı sponsorlarımız bizi bu yönde yönlendirdiler. Bununla gittim. Dikkatimizi dağıtacak her şeyi bir kenara bırakmamız gerekiyordu. Medyayla çatışmalarımız oldu, medya oyalama demekti.”